Ayasofya’nın Erken Tarihçesi
Günümüzde kendisine ilk Ayasofya denilse de, ilk yapıldığında “Büyük Kilise” olarak anılan ve 4. yüzyıla tarihlenen bu yapının bir pagan mabedi üzerine inşa edildiği kanısı yaygındır. Halen tüm dünyada hayranlık uyandıran bu yapı, mimari bezeme programıyla da ayrıcalıklı özelliklere sahiptir.
Birinci Ayasofya Kilisesi
Aya İrini’nin güneyinde yapıldığı bilinmekle birlikte yeri halen tam olarak belirlenememiş ilk Ayasofya yapısının kimi kaynaklarca Konstantinus (hd 324-337) tarafından başlatıldığı değerlendirilse de, yaygın kanı bu binanın Konstantinus‘un oğlu II. Konstantius (hd 337-361) tarafından inşa edildiği yönündedir.
İkinci Ayasofya Kilisesi
İmparator Arcadius (hd 395-408) tarafından yapımı başlatılan İkinci Ayasofya, 415’te II. Theodosius’un (hd 408-450) hükümdarlığında bitirilmiştir.
Üçüncü Ayasofya Kilisesi
İmparator İustinianus’un (hd 527-565) yasal reformlarıyla birlikte Konstantinopolis’te görkemli yapıların inşası devam etse de bu yükselen dinamizm büyük bir isyanın çıkmasına engel olamamıştır. 532 yılında Hipodrom’da yapılan at yarışları sırasında patlak veren ve tarihe Nika(zafer) isyanı olarak geçen ayaklanma imparatora bir darbe girişimine dönüşür. Ayasofya’yı yakıp yok edecek kadar büyüyen isyan ateşi yaklaşık 30.000 kişinin öldürülmesiyle söndürülebilir. Üçüncü Ayasofya’nın yapımına ikincisinin bulunduğu yerde isyanın bastırılmasından hemen sonra 532 yılının Ocak ayında başlanmıştır. Mimarları Tralles’li (Aydın) Anthemius ve Milet’li İsidorus olmuştur. Önceki yapının yıkıntıları tesviye edilirken, ayakta kalmış yapı elemanları sökülmüş ve yeniden kullanılabilecek durumda olan yapı malzemeleri tekrar kullanılmıştır.
6. Yüzyıl
Ayasofya’nın yapımından sonra, yapısal ve kullanım ihtiyaçlarına bağlı olarak mütemadiyen dönüşüm geçirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Gerek deprem ve yangın gibi doğal âfetler, gerek Latin işgali ve İstanbul’un fethi sonrasında yaşadığı kullanıma dayalı dönüşümler, Ayasofya’nın tarih boyunca çehresinin değişimini beraberinde getirmiştir.
7. Yüzyıl
Ayasofya’nın güneybatı köşesine Patrik I. Thomas (hd 607-610) tarafından, kendi adıyla anılan Triklinos Thomaites inşa ettirilmiştir.
8. Yüzyıl
740 yılında meydana gelen depremde Aya İrini zarar görse de, Ayasofya zarar görmemiştir. Bu yüzyılda kiliselerde figüratif resmin yasaklandığı İkonakırıcılık dönemi başlarken 768 yılında Patrik Niketas tarafından pek çok mozaik ikonla beraber bazı resimler ortadan kaldırtılmış, bazılarının da üzeri sıvanmış ya da haç motifleriyle bezenmiştir.
9. Yüzyıl
İkonakırıcılık döneminin 843 yılında resmen bitişiyle beraber III.Michael (hd 842-867) yönetiminde Ayasofya yeniden ihya edilmiştir. 859 yılında çıkan büyük yangın bu çalışmaları sekteye uğratsa da, III. Michael’in imparatorluğunun son yılına doğru (867), Apsis’teki büyük Theotokos mozaiğinin yapımı bitirilmiştir.
10. Yüzyıl
10. veya 11. yüzyıla tarihlendirilebilecek Ayasofya’nın en tanınmış mozaik panolarından biri güzel kapı olarak da bilinen narteksin güney girişi üzerinde yer alan mozaik panodur.
11. Yüzyıl
Galeri katlarındaki figüratif mozaik panoların yoğunluklu olarak güney kanadında yer aldığı söylenebilir.
12. Yüzyıl
İmparatoriçe Zoe’nin mozaik panosunun yanında yer alan ve kucağında çocuk İsa’yı taşıyan Meryem Ana, bağışçı II. İoannes Komnenos (hd 1118-1143) ile eşi İrene’nin mozaik panosu Ayasofya’da 12. yüzyıla ait bir ilavedir. İmparatorun iktidara geldiği 1118 tarihinde yapılan bu düzenlemeye, dört yıl sonra oğulları Aleksios’un mozaik figürü bitişikteki duvar nişi yüzeyine işlenerek eklenmiştir.
13. Yüzyıl
1204 yılında İstanbul’un maruz kaldığı Latin istilasından kuşkusuz Ayasofya da nasibini almış ve 57 yıl süren Haçlı işgali sona erdikten sonra eski görkemine bir daha kavuşamamıştır.
14. Yüzyıl
Ayasofya’nın yaşadığı en son yıkım 1346 depreminde olmuş, ana kubbenin güneydoğu kısmı, güneydoğu kemeri ve güneydoğu yarım kubbesi çökmüştür. 1354 yılında tamamlanan bu onarımı Astras ve Peralta yürütmüştür.
15. Yüzyıl
Bilinen yaygın kanı, İstanbul’un fethinden sonra Bizans’ın zenginliğinin Osmanlı Devleti’ne geçmiş olduğu doğrultusundadır. Oysa Fetih sırasında Bizans, kuşatılmışlıktan ötürü yüksek enflasyon içerisinde şehrin sınırlarına sıkışmış durumdaydı. Harap bir miras devralmış olan Osmanlılar, öncelikle ihtiyaçlarına cevap verecek yapıları işlevlendirmişlerdir.
Şüphesiz işlevi cami olarak değiştirilen en önemli yapı Ayasofya’dır. Fetihten bir gün sonra 30.05.1453 Çarşamba günü Ayasofya’yı ziyaret eden Fatih Sultan Mehmet (hd 1451- 1481) Cuma namazına kadar mihrap ve minberin hazır edilmesini emretmiştir.
16. Yüzyıl
Fetihten sonra yaklaşık 120 yıl geçmiş, Ayasofya’nın güneydoğu (mihrap) cephesini gecekondular doldurmuş ve fethe kadar bir arzu nesnesi olan Ayasofya, artık cazibesini yitirerek kendi haline bırakılmıştır.
17. Yüzyıl
1607-09 yılları arasında yapılan kubbe tezyinatı sırasında ana kubbe merkezindeki Pantokrator İsa mozaiği kaldırılıp sıvanarak yerine Kuran-ı Kerim’den bir ayet yazılmıştır.
18. Yüzyıl
Sultan I. Ahmet dönemindeki (hd 1603-1617) onarımlarda nasıl bir istifle yazıldığı bilinmeyen ana kubbe merkezindeki Nur sûresi 35. ayetinin, 18. yüzyıldaki bu düzenlemeyle ana kubbe merkezinde başlayıp, doğu yarım kubbede bitecek şekilde istiflenmiş olduğu anlaşılmaktadır.
19. Yüzyıl
Ayasofya Osmanlı dönemindeki son büyük dönüşümünü Abdülmecid döneminde (hd 1839-1861) Fossati onarımları kapsamında geçirmiştir. 1836’da Rus Çarlığı tarafından St. Petersburg’da saray mimarlığı görevine getirtilen Gaspare T. Fossati (d.1809-ö.1883), 1837 yılında Çar Nikolai tarafından İstanbul’daki Rus Elçilik binasının yapımıyla görevlendirilmiş, 20 yıldan fazla İstanbul’da kalmış ve çalışma hayatının en verimli yıllarını burada geçirmiştir. Ayasofya’nın 1847- 1851 yılları arasında geçirdiği kapsamlı ve geniş bütçeli onarımı yürütme görevi, Sultan Abdülmecid tarafından Mimar Gaspare Trajano Fossati’ye verilmiştir. Onarımlar sırasında yeni bir hünkâr mahfeli ve muvakkithane binası yapılırken, hünkâr sofası da genişletilmiştir.
Cumhuriyet Dönemi
Cumhuriyet döneminde Ayasofya’da yapısal ciddi bir dönüşüm olmamıştır. Rutin cephe sıva tamirleri, kurşun yenileme işleri, mozaik restorasyonları ve türbelerle minarelerin onarımı restorasyon faaliyetlerinin genel gündemini oluşturmuştur. Görsel veriler ışığında cumhuriyetin ilk yıllarında yapıldığı düşünülen bir müdahale ile ana kubbe kasnağındaki pencerelerin her birinin üzeri betonarme tonozlarla örtülmüştür.