Mihrap
Fethin ikinci günü olan Çarşamba günü Ayasofya’ya giren Fatih Sultan Mehmed ve devlet erkanı, apsisin mihrap olarak düzenlenmesini ister ve Cuma gününe kadar bu kısma minber ve mahfel yapılmasını emreder.
Mihrab sofası ortalarında, kuşak şeklinde çini üzerine, Bakara sûresinin 255. Ayeti (ayetü’l-kürsî)nin tamamı yazılıdır. Bu çiniler, Besmele ile başlayarak hattatın “Ketebehü’l- fakir Mehmed” imzası ile sona erer. Çinilerin zamanla eksilen parçaları, renkle
tamamlanmıştır. Mihrabın bugünkü şeklini ve süsleme karakterini, 19. yüzyıldaki Fossati onarımlarında aldığı düşünülmektedir.
Minber
Minber bütünü ile klasik üslupta tasarlanmış olup, 16. yüzyıl karakterini taşımaktadır. Minberin yan aynalıkları, Osmanlı dönemi mermer işçiliğinin 16. yüzyılda eriştiği seviyeye işaret etmektedir.
Minberin tepeliğindeki gülçe detayları ve Türk üçgeni başlıklar da fil ayaklarındaki mahfiller
ile benzemektedir. Minberin kapı boşluğunu çevreleyen mermer parçanın üst başlığından da ayrıca bahsetmek gerekir. Kapının iç yönünde mermer üzerinde altın varaklı zengin bir süsleme bulunmaktadır.
Hünkâr Mahfili
Abdülmecid devrinde, hünkâr mahfili yenilenmiş ve buna bağlı bir hünkâr sofası yapılmıştır. Günümüzdeki hünkâr mahfili, 19. yüzyıl ortalarında, Abdülmecid
dönemi onarımlarında, Mimar Fossati tarafından yapılmıştır.
Fossati kasrın da mimarisini değiştirerek üç kemerden ikisini demir parmaklıklı pencere şekline sokmuş, ortadakine de mermer söveli kapı yapmıştır. Bu kapının üzerinde Mustafa İzzet Efendi’nin ta’lik hatla 1848-49 tarihli kitabesi yer alır. Bunun üstünde
de Abdülmecid’in tuğrası bulunur.
Müezzin Mahfili
Bu eserin, III. Murad devrinde yaptırılmış olduğu kabul
edilebilir. Birçok araştırmacı, bugün esas kubbeyi tutan fil ayaklarının önünde duran Mimar Sinan’ın eseri dört mahfil ve bunlardan en büyüğü olan müezzin mahfilinin, III. Murad zamanında eklendiğini kaydetmektedir.
Köşelere süsleme amacıyla yapılmış olan ince sütuncuklar ve üzerlerindeki geçmeli oymalar, dört bir yanı çeviren hendesi ve Rumi motiflerle çalışılmış bordür oymalar, esere ağırlık kazandırmıştır. Alt kısımdaki mermer korkuluklar üzerine ziyaretçiler tarafından eski harflerle kişi adları ve tarihler kazınmıştır.
Vaaz Kürsüsü
Ayasofya kürsü şeyhliği makamının günümüze ulaşan mimari hatırası olan Vaaz Kürsüsü; Sultan III. Murad tarafından yaptırılmıştı. Tezyinatı, mahfillerde olduğu gibi
sade, fakat çok zariftir. Tümüyle geometrik motifler kullanılarak bezenmiştir.
Sultan II. Selim Türbesi
Ayasofya haziresindeki en görkemli türbe olan II. Selim’in Türbesi, III. Murad ile III. Mehmet türbeleri arasında yer almaktadır. Ayasofya haziresinde kendi
arzu ettiği yere defnedilen ilk padişah olan II. Selim’le birlikte, kendinden sonradan gelen padişahların da Ayasofya haziresine gömülme geleneği başlamıştır.
Türbenin inşasına 981 (1573-74) yılında Sultan II. Selim’in emriyle Ayasofya Camii’ne ilâveler yapılırken başlanmıştır. Türbenin temelleri tamamlanıp, zemin döşemesi seviyesinde iken, inşaatı devam ederken vefat eden padişah önce aynı alanda kurulan otağ içine gömülmüş, yapı 984’te (1576-77) bitirildiğinde buraya nakledilmiştir.
II. Selim türbesi, Mimar Sinan’ın yaptığı ve hiçbiri birbirinin aynısı olmayan 18
türbeden en görkemli olanıdır. Türbe dışta köşeleri geniş pahlı kare bir plana sahiptir
ve iç mekânında sekizgen bir galeri mevcuttur. Çift kubbe ile örtülü olan yapıda dış kubbe yüksek kasnaklı olup duvarlara oturmakta, iç kubbe ise sütunlar ve üzerindeki sivri kemerlerle taşınmaktadır. Giriş cephesinde altlı üstlü ikişer, diğer cephelerde
dörder pencere açılmıştır.
Türbenin dış cephesinde tamamıyla Marmara Adası’ndan getirilme gri-beyaz mermer kaplama kullanılmıştır. Türbenin revak bölümünde de ağırlıklı olarak Marmara Adası mermeri kullanılmıştır. Revak sütunlarından ikisi yeşil serpantindir.
II. Murad Türbesi
Sultan III. Murad, 49 yaşında vefatının ardından (Cemâziyelevvel 1003 / Ocak 1595) bir gün sonra, on dokuz şehzadesiyle birlikte Ayasofya Camii hazîresine, babası II. Selim’in türbesinin kuzeybatısında hazırlanan mezara defnedilmiştir. Türbenin mimarının kim
olduğuna dair kesin bilgi olmamakla birlikte, Mimar Sinan’dan sonra Hassa Başmimarlığı görevini üstlenen mimar Dâvud Ağa tarafından türbesinin inşasına başlandığı tahmin edilmektedir.
Sultanın sandukasının türbenin merkezinde yer alabilmesi için altıgen planlı türbenin dış
duvarlarından bir yüzey, Şehzadeler Türbesi ile bitiştirilmiştir. Böylelikle yapı, revakın iki yanındaki pahlı köşeler de dikkate alındığında, düzgün olmayan sekizgen bir plana sahip olmuştur.
Türbenin sedef işçilikli ahşap giriş kapısı kanatlarındaki kitabede Dalgıç Ahmet Ağa’nın, metal aksamda ise İsmâil adlı bir ustanın imzası bulunmaktadır. Revakın aynalı tonozlarında, restorasyonlar esnasında çıkarılmış olan kûfî yazılarla bezeli özgün kalem işi
süslemeleri mevcuttur.
Yapıda üç sıra halinde düzenlenmiş pencerelerden alttakiler mermer söveli ve dikdörtgen, üst sıradakiler sivri kemerli açıklıklıdır. Üstte palmetli bir tepelik dizisinin taçlandırdığı mukarnaslı bir kornişten sonra kubbeler arasındaki boşluğu aydınlatan üç pencereli
geniş kasnak ve kubbe yükselmektedir. Türbenin dış cephesinde; hazîre duvarları kesilerek iki yandan merdivenlerle ulaşılan bir sahanlık oluşturulmuştur. Bu cephede, diğer cephelerden farklı şebekelere sahip üç pencereden oluşan hâcet pencereleri
düzenlenmiştir.
Sultan III. Mehmed Türbesi
Ayasofya Camii avlusunda Sultan II. Selim Türbesi’nin
doğusunda köşe başında yer alan türbe III. Mehmed’in vefatından (ö. 1012/1603) sonra yaptırılmıştır.
Duvarlardan yaklaşık 1 metre kadar önde yer alan sekiz mermer sütun, sekiz büyük kemerle birbirine bağlanarak pandantifli iç kubbeye dayanarak düzenlenmiştir. Böylece iç mekânda sekiz sütunun taşıdığı iç kubbe görülürken, sütunlar ile dış beden duvarları da üst seviyeden kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır.
Sütun başlıkları Türk üçgeni formundadır. Başlıklar sivri kemerlere dayanak teşkil etmektedir. Türbenin girişinin bulunduğu cephe diğerlerinden farklı olarak düzenlenmiştir. Kapı üzerinde yer alan mahfil de sivri bir kemerle taçlanmıştır.
Dıştan mermer kaplamalı olan türbede giriş cephesi haricindeki cephelerde ikili düzen içinde üç sıra pencereler mevcuttur. Alt sıra pencereler dikdörtgen açıklıklı ve söveli, üst sıra pencereler sivri kemerli olarak düzenlenmiştir.
Yatay ve dikey silmelerle cepheleri hareketlendirilmiş olan türbenin köşelerinde de kaval silmeler bulunmaktadır. Cepheler, en üstte bir sıra mukarnas dizisi üzerinde yer alan bitkisel dekorlu bir friz ile son bulur.
Sultan I. Mustafa ve Sultan İbrahim Türbesi Ayasofya Vaftizhanesi
Ayasofya’nın güney batı köşesinde yer alan yapı, Bizans kaynaklarına göre Ayasofya kilisesindeki iki vaftizhâneden
biri olup, tüm Hristiyanlığın en önemli vaftizhanesidir. Yapı, kubbeli ve tuğla cephelidir. Ayasofya camiye dönüştürülünce bu mekân, Ayasofya’nın aydınlatılmasında kullanılan kandil yağlarının depolandığı bir ambar haline getirilerek iki yüzyıl kadar böylece kullanıldıktan sonra XVII. yüzyılın ilk yarısı içinde türbeye çevrilmiştir.
Yapının türbe haline getirilmesi sırasında, esas bünyede yapılan değişiklikler, dönemin hassa baş mimarı olan Koca Kasım Ağa’ya atfedilmektedir. Binanın tam ortasında gömülü olan mermer vaftiz teknesini dışarı çıkarmak için Ayasofya tarafındaki duvarda geniş
bir gedik açılarak tekne burada duvara yanaştırılmış, ardından tekrar örülmüştür. Vaftizhane’nin ortasında bulunan yekpare mermer vaftiz teknesi iç avluya taşınmış olup, avluda ayrıca çeşitli boyutlarda yağ küpleri görülmektedir.
Mermerden oyulmuş, tek parça, 1,54 m. yükseklik, 3,30 m. uzunluk ve 2,50 m. genişlikteki vaftiz havuzu elips formundadır.
Yapının girişi birkaç defa değiştirilmiş olup, yapının ilk ve esas girişi, batıdaki niş içindedir. Duvardaki izlerden, 2.10 m genişliğinde olduğu anlaşılan bu giriş, vaftizhanenin batısında bulunan narteks biçimindeki giriş holüne açılmaktadır.
Şehzadeler Türbesi
Ayasofya Külliyesi haziresinde, III. Murad Türbesi ile bitişik olan ve Şehzadegân Türbesi olarak da tanınan Şehzadeler Türbesi, III. Murad’ın şehzadelerine izafe olunmaktadır.
Türbesinin mimarı olarak Sinan gösterilmektedir. Yapı, bu kabule göre Mimar Sinan’ın yapmış olduğu 18 türbe içerisinde en küçük ölçekli türbedir.
Dıştan sekiz köşeli olan türbe, içte dört köşelidir. Türbenin girişe göre sol yöndeki ikinci cephenin büyük bir bölümü III. Murad türbesinin duvarı ile
kesişmiştir. Yapının duvar kalınlığı 80 santimetredir. Türbenin revak bölümünde
payelerde ve kapı girişinde gri, beyaz Marmara Adası mermeri kullanılmıştır. Giriş kemeri üzerinde görülen iki renkli taş işçiliğinde kırmızı taşlar, Hereke Pudingidir. Kapı üzerinde Yunanistan kökenli yeşil renkli serpantin breşine rastlanılır.
Türbeye girişi sağlayan ahşap kapı ceviz ağacından yapılmıştır. Kapı üç pano halinde hazırlanmıştır. Dıştan itibaren içe doğru iç içe geçerek küçülen çıtaların oluşturduğu
dikdörtgenlerden oluşmaktadır.
Ayasofya Kütüphanesi
Sultan I. Mahmud, Ayasofya’da sıbyan mektebi, maret binası ve şadırvandan başka, iç mekânda güney nef üzerinde 1740 tarihinde bir de kütüphane
inşa ettirmiştir. Sultan I. Mahmud (hd. 1730-1754) Ayasofya’da kütüphaneyi inşa ettirdikten sonra, Galatasaray-ı Hümayunu’nda topladığı kitapları kendi mührü ile mühürleyerek bu kütüphaneye vakfetmiştir.
Ayasofya Kütüphanesi, bağımsız bir yapı olarak tasarlanmakla birlikte, caminin güney
yönündeki iki payandanın arasına inşa edilmiştir. Kütüphanenin girişi ve okuma odası, caminin sahnı içinde inşa edilmiştir. Kitapların bulunduğu bölüm ise, padişah
türbelerinin bulunduğu avluya bakmakta olup bu şekilde ışık ve hava almaktadır.
Dolayısıyla kitapların muhafaza edildiği alan, rutubetten daha az etkilenecek şekilde dış
mekanla ilişkilidir.
Kütüphane, cami iç mekânından, barok üsluptaki tunç şebekelerle ayrılmaktadır. Tunç şebekeli çift kanatlı kapıdan kütüphane iç mekanına girildiğinde, giriş holüne ulaşılmakta olup, sol tarafta okuma odası yer almaktadır. Bu hol, çini kaplı koridora bağlanmaktadır.
Koridorun duvarlarını süsleyen çiniler, 18. yüzyılda inşa edilmiş kütüphaneden daha eski olup; Topkapı Sarayı’nın depolarında bulunan, 16. yüzyıldan
itibaren imal edilmiş, farklı üsluptaki depo çinileridir.
Bu kütüphanelerin en önemli özelliklerinden biri de hazine-i kütüp denilen kitaplıklardır. Çok değerli kitapları
muhafaza etmek hem de rutubet gibi dış etkenlerden korumak için düzenlenmiş olan bu ahşap kitaplıklar, aynı zamanda çok zarif mobilyalardır.
Şadırvan
Ayasofya Şadırvanı, Sultan I. Mahmud tarafından Ayasofya’da yaptırılan tamiratlar ve ek binalar inşaatı sırasında, Hicri 1153 (1740- 41) yılında inşa ettirilmiştir.
Ayasofya Şadırvanı, hem Osmanlı baroğu hem de klasik mimarisini temsil eden önemli bir eserdir. Mukarnaslı başlıkları olan sekiz ince mermer sütun üzerinde taşınan, geniş açıklıklı sekiz sivri kemerli bir revak üzerine oturtulmuş, kalın kubbeli, kubbesi kurşun örtülü ve görkemli bir saçağın altındadır.
Şadırvanın ortasında on altı bölümlü mermer su havuzu yer alır. Barok üslûpta çiçek kabartmaları ile süslü her bir bölümün tunç muslukları vardır.
Ayasofya Sebili
Ayasofya Külliyesi programında bulunan, caminin avlusundaki ikinci sebil, avluda güney tarafındaki girişe bitişiktir. Sebil; hem Bizans, hem de Türk dönemlerinde yapıya ana giriş mahalli olarak kullanılan, önemli geçit bölümünün köşesinde yer
almaktadır. Sebil tümüyle mermer kaplı olup, iki pencerelidir. Sebil, birbirini 90 derecelik açıyla kesen, iki cephelidir. Sebilin bir cephesi avlu kapısı yönünde, diğeri ise meydan tarafındadır. Avlu yönündeki pencereye üç basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır.
Ayasofya Sultan İbrahim Sebili
Ayasofya Sultan İbrahim Sebili olarak anılan eser, mermerden yapılmış, çokgen planlı bir köşe sebilidir. Sultan İbrahim Sebili, diğer çokgen planlı sebillerden
farklı olarak, çokgen planı on iki kenarlı olarak düzenlenmiş tek örnek olması bakımından önemlidir. Barok üslubun sade uygulanmış örneklerinden biridir.
Bergama Su Küpü
Günümüzde Ayasofya Camii iç mekânı içerisinde yer alan iki mermer küp; Murad Hüdavendigar zamanında Bergama’da Hatib Mahmud tarafından bulunmuştur. Küplerin ağız kısımlarına yapılmış olan mermer bileziklerin 16. asırda yapılmış olduğu, çalışma
tarzından ve desenlerinden anlaşılmaktadır.
Ayasofya İmareti
Ayasofya Külliyesi kapsamındaki aşevi, fırın, erzak ambarı gibi binalardan oluşan imaret; Sultan I. Mahmud tarafından Ayasofya Camii’nde girişilen büyük tamir ve ek binalar yapımı sırasında kurulmuştur.
İmaret mekanları üzerinde toplam sekiz adet kitabe bulunmaktadır. Kitabelerin üzerindeki sülüs hatlı mensur yazılar, Moralı lakabıyla bilinen ve adı darüssaade ağası ya da hazinedar görev uzmanlarıyla anılan Beşir Ağa, manzumeler ise dönemin şairlerinden Nimetullah
Efendi tarafından yazılmıştır.
Sıbyan Mektebi: Ayasofya’da ilk sıbyan mektebini Fatih Sultan Mehmed inşa ettirmiştir. Ayasofya Külliyesi’nin bir parçası olarak günümüze ulaşan sıbyan mektebi ise, Sultan I. Mahmud tarafından 1740 yılında inşa ettirilmiştir.
Yapı, bir sıra taş iki sıra tuğla düzeninde örülmüş almaşık duvarlara sahiptir. Sadece su
basman seviyesi üstündeki ilk sıra bu kaideye uymamakta olup, bir sıra taş üç sıra tuğla düzenindedir.
Yapının zemin katı iki bölümlüdür. Günümüzde camekânla kapatılmış iki kemer ile dışarı açılan mekânın özgün işlevi belli değildir. Bu kattaki kapalı olan bölüm ise büyük
ihtimalle “bevvâb odası” olmalıdır.
Muvakkithane
Ayasofya Camii etrafında Türkler tarafından inşa edilen yapılardan biri olan Muvakkithane; saatlerin muhafazası için yapılmıştır. Günümüzde görülen bağımsız muvakkithane yapısı Sultan Abdülmecid zamanında, Ayasofya’nın Fossati kardeşler tarafından 1846-1849 yıllarındaki büyük tamiri bittikten birkaç yıl sonra tamamlanmıştır.
Ortada bir daire halinde sekiz sütun sıralanır. Bunların üstünde,
sekizgen biçimli kasnağında dört pencere bulunan bir kubbe yükselir. Kubbe ve etrafındaki dehlizin çatısı kurşun kaplıdır.
Ayasofya Medresesi
Medrese; Ayasofya Camii etrafında Türkler ’in inşa ettiği külliye
parçalarından biri olarak yapılmıştır.
Medrese zaman içerisinde çeşitli onarımlar gördükten sonra, Sultan Abdülmecid tarafından,
1846-1849 yılları arasında İsviçreli mimar Gaspare Fossati’ye yaptırılan büyük tamir sırasında, kapsamlı bir onarım geçirmiş olmalıdır. Medresenin o döneme ait fotoğrafları, yapının XIX. yüzyılda resmî binalarında görüldüğü şekilde Batı üslûbunda detaylar aldığını
göstermektedir.
Maksure
Ayasofya Camii içindeki ahşap maksureler Fossati onarımları esnasında yapılmıştır. Bizans stiline uymak istenerek, Türk süsleme sanatında da sıklıkla kullanılan zencerek (zincir) motiflerinden istifade edilerek meydana getirilmişlerdir.