II. MEŞRUTİYET
DÖNEMİNDE AYASOFYA

23 Temmuz 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet, hukuki olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı ile sona erse de fiili olarak 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlaması ile kesintiye uğrar. Osmanlı tarihinin siyasi anlamda en karmaşık dönemlerinden biri olan II. Meşrutiyet, yeni fikir hareketlerinin ortaya çıktığı bir zemin oluşturur.

Sultan Abdülmecid döneminde Fossati kardeşler eliyle detaylı bir onarımdan geçen Ayasofya, 1894 depreminde hasar alan yüzlerce yapı içerisinde yer alır. Yapıya ilişkin Mimar D’Aronco hazırladığı raporda; Ayasofya’nın gerektiği kadar sağlam bir yapı olmadığı, ana kubbe formunun zaman içinde fazlasıyla değiştirildiği, cephe duvarlarındaki oturmalardan ve ön taraftaki desteklerin baskısından dolayı caminin girişindeki yârim kubbenin çatladığını ifade eder.

Bahsedilen rapor haricinde Ayasofya için Luigi Marangoni ve Thomas Graham Jackson’da rapor hazırlamışlardır. Luigi Marangoni hazırladığı raporda bölmelerin mermer tezyinatında mühim bir kısmın mahvolduğunu yerlerine nakışlı sıvalar yapıldığını ayrıca bu nedenle hâlâ korunabilmiş kısımların değerli olduğunu belirtmiştir. Bunun yanında mukavemet için yeterli derecede orantıya sahip olduğu zannedilen kubbenin şeklindeki değişimin kaynağının tespit edilemediğini de eklemiştir. Sözlerini de ‘‘Ayasofya yanında olan binaları inceledim ve zarar görmedikleri fikrindeyim. Bunun sebebi araştırılmaya muhtaçtır. Bu konular için muktedir bir heyete ihtiyaç vardır.’’ ifadeleriyle tamamlamıştır.

Evkaf Nezareti’nin 1910 yılında Ayasofya ile ilgili hazırlattığı raporlardan biri de ünlü İngiliz Mimar Thomas Graham Jackson’a aittir. 18 Eylül 1912’de Times Gazetesi’nde Ayasofya ile ilgili çıkan bir haberde yapının duvarlarının çökmekte olduğu bilgisi üzerine kendisi tarafından gazete editörlüğüne İtalya’nın Ischia Adası’ndan bir mektup yazılmış ve vaktiyle Evkaf Nezareti’ne sunduğu raporun içeriği hakkında bilgi verilmiştir. Thomas Graham Jackson’ın söz konusu haberde şu bilgileri vermektedir: Kuzeydoğu pandantifinde, caminin zemin katından görülebilen korkunç bir çıkıntı hemen göze çarpmaktadır. Ancak, hasarın tüm ciddiyeti kubbeye çıkılana kadar anlaşılamaz. Kubbe kasnağını çevreleyen galeriden, planın artık dairesel olmadığı, deforme olduğu ve büyük kemerlerin de tahrifata uğradığı anlaşılmaktadır.